Harameyn

MESCİD-İ HARAM: KABE

Kâbe, Kur'ân-ı Kerîm'de belirtildiği üzere, insanlar için yeryüzünde ilk inşa edilen ve Yüce Allah'ın "evim" diyerek bizzat sahiplendiği en mukaddes mekan­dır. Kabe'nin bu ve benzeri özellikleri Kur'ân-ı Kerîm'de şöyle belirtilmiştir:

"Şüphesiz, âlemlere bereket ve hidayet kay­nağı olarak insanlar için kurulan ilk ev (mabet), Mekke'deki (Kâbe)dir. Orada apaçık nişaneler, (ayrıca) İbrahim'in makamı vardır. Oraya giren emniyette olur. Biz, Beyti (Kabe'yi) insanlara toplanma ma­halli ve güvenli bir yer kıldık. Siz de İbrahim'in makamından bir namaz yeri edinin (orada na­maz kılın). İbrahim ve İsmail'e: 'Tavaf edenler, ibadete kapananlar, rükû ve secde edenler için Evim'i temiz tutun' diye emretmiştik. İbrahim de demişti ki: 'Ey Rabbim! Burayı emin bir şehir yap, halkından Allah 'a ve ahiret gününe inananları çeşitli meyvelerle besle... "(2)

 

"Allah, Kabe'yi, o saygıya layık evi, haram ayı, hac kurbanını ve (kurbanın boynuna asılan) gerdanlıkları (maddi ve manevi yönlerden)insanların belini doğrultmaya sebep kıldı. Bu da Allahım, göklerde ve yerde ne varsa hepsini bildiğini ve Allahım her şeyi bilici olduğunu (sizin de anlayıp) bilmeniz içindir "


Verilen âyet meallerinden de anlaşılacağı gibi Kabe, Hz. İbrahim'in duasının kabul edildiği, hac ve umre sebebiyle, davetine dünya Müslümanların icabet ettiği, Hanif Dini'nin sembolü haline gelmiş ve bütün insanlığın kıblesi sayılan, siyah örtüsüne bürünmüş nazlı bir gelin edasıyla bü­tün Müslümanların gönlünü cezbeden bir cazibe merkezidir. Aynı zamanda hac ve umre sebebiyle dünyanın dört bir yanından gelen müslümanların ömürlerinde bir defa da olsa, bir araya gelip tanışma ve kaynaşma imkanını buldukları yerdir. Bu anlamda Kabe, "Ey insanlar! Şüphe yok ki, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi boylara ve kabilelere ayırdık"(1) mealindeki âyetin en iyi anlaşıldığı yerlerden biri­sidir. Kabe, yeryüzünde peygamber eliyle yapılan, yapılması Allah tarafından istenen ve yeri bizzat Allah'ın belirlediği 5 ilk mabet olma özelliğine de sahiptir.(6) Bu sebeple Kabe, İslâm coğrafyasının ve Müslümanların manevî dünyalarının da mer­kezidir. Nitekim Hz. Peygamber, Medine'ye hicret edeceği bir esnada Kabe'ye bakarak: "Vallahi sen, benim dünyada en çok sevdiğim yersin; aynı şe­kilde Allah'ın da dünyada en çok sevdiği yersin. Eğer senin halkın beni zorla çıkarmasalardı vallahi çıkmazdım"(7) demiştir.

Başlangıçtan beri bir ibadet ve ziyaret (hac) yeri olma özelliğini koruyan Kabe, İslâm'dan önce de Mekke dışındaki bütün Arapların dinî merkezi durumundaydı. Arabistan'ın her tarafından hac için Mekke'ye gelenler oluyordu. Başlangıçta Hz. Peygamber ve beraberindeki müslümanlar günde iki defa Kabe'ye gidip ibadet ediyorlardı. Miraç'tan sonra da günlük namazlarını Kabe'de kılmaya başladılar. Ancak müşriklerin engellemesine ve hakaretlerine maruz kalıyorlardı. Daha sonra siyasî sebeplerden dolayı Müslümanların Kabe'de ibadet yapmalarına izin verilmedi. Bunun üzerine özel mescitler inşa edilmeye başlan­dı. Bunlardan ilki Ammâr b. Yâsir tarafından inşa edilen mescit, ikincisi de Hz. Ebu Bekir'in evinin yanında yaptırmış olduğu mescitti.

 

MESCİD-İ NEBİ

 

Mescid-i Nebi, Hz. Peygamber'in Medine'ye varır varmaz, henüz kendisinin ikamet edece­ği bir meskeni bile yokken, ilk iş olarak dü­şündüğü ve Kur'ân-ı Kerim'in ifadesiyle, Küba Mescidi'nden hemen sonra, "temeli takva üze­re kurulan "bir mescittir.(8) Bu âyetin hem Küba Mescidi hem de Mescid-i Nebi hakkında nazil olduğu söylenir.(9) Orası hicret yurdunun dinî merkezi, Hz. Peygamberin yapımında bizzat ça­lıştığı ve ömrünün geri kalan kısmını geçirdiği, hayatının sonuna kadar imamlığını yaptığı;pek çok dinî, içtimaî, siyasî ve kültürel hadiseye sahne olan, çok sayıda dinî şahsiyetin öğrenim gördüğü, suffa ashabının sığınağı, ilmin beşiği, İslâm'ın ilk üniversitesi ve Hz. Peygamber'in Havza'sının bulunduğu yerdir. Bu yer hakkında Hz. Peygamber, "Evimle minberim arasında cennet bahçelerinden bir bahçe vardır ve min­berim de Havz üzerindedir" buyurmuştur.(10)

 

Yüce Kitabımız Kur'ân-ı Kerîm'de "bütün mescitlerin Allah'a ait olduğu",(11) bir hadiste de "yeryüzünün tamamının ümmet-i Muhammed'e mescit ve temiz sayıldığı" bildirildiği halde,(12) Hz. Peygamber: "Ancak şu üç mescide (ibadet ve zi­yaret amacıyla) yolculuk yapılır. Bunlar: Mescid-i Haram, Mescid-i Nebi ve Mescid-i Aksâ'dır" buyurmak suretiyle, Mescid-i Aksâ'yı da bunlar arasında sayarak, bu mescitlerin ve onlarda ya­pılan ibadetlerin faziletine işaret etmiştir.(13) 

 

Yeryüzündeki mescitlerin fazileti ve oralarda yapılan ibadetin derecesi açısından aralarında hiçbir fark olmadığı halde, bu üç mescitte kılınan namazın diğer mescitlerde kılınan namazdan, diğer mescitlerde kılınan namazın da, kişinin kendi evinde kıldığı namazdan daha faziletli olduğu hadiste şöyle belirtilmiştir: "Kişinin evinde kıldığı namaza bir, kabile mescidinde kıldığı namaza yirmi beş, Cuma namazı kılman yerlerde kıldığına da elli namaz sevabı verilir. Mescid-i Aksâ'da kıldığı namaza elli bin, benim mescidimde kıldığı namaza elli bin, Mescid-i Haram'da kıldığı namaza ise yüz bin namaz sevabı verilir." (14) Bu üç mescitte yapılan ibadetlerin de kendi aralarında farklı derecelere sahip olduğu hadislerde şöyle ifade edilmiştir: "Mescid-i Haram'da kılınan bir namaz, Mescid-i Aksâ'da kılınan bin namazdan daha hayırlıdır."(15) "Benim mescidimde kılınan bir namaz, Mescid-i Haram hariç, diğerlerinde kılınan yüz namazdan daha faziletlidir."(16) "Benim mescidimde kılman bir namaz, Mescid-i Haram hariç, diğer mescitlerde kılınan bin namazdan daha faziletlidir. Mescid-i Haram'da kılınan bir namaz da, benim mescidimde kılınan yüz namazdan daha faziletlidir."(17) "Mescid-i Aksâ'da kılınan bir namaz, Mescid-i Haram ve Mescid-i Nebi hariç, diğer mescitlerde kılınan bin namazdan daha sevaptır."(18)

 

Yukarıdaki hadislerden de anlaşılacağı gibi bu üç mescit, kendi aralarında Mescid-i Haram, Mescid-i Nebi ve Mescid-i Aksa şeklinde bir derecelendirmeye tabi tutulmuştur. Diğer taraftan, Kabe'nin Mekke'de, Hz. Peygamber'in kabrinin de Medine'de bulunması ve aynı zamanda bu iki şehrin, İslâm Dini'nin doğup yayıldığı en önemli iki dinî merkez olmaları vb. gibi hususlar, bu iki şehrin Müslümanlar tarafından daha mübarek birer belde kabul edilmelerine ve oralardan "mukaddes topraklar" diye bahsedilmelerine de sebep olmuştur. Aynı şekilde Kudüs de, hem Kur'anî anlatımda hem de Yahudiler, Hıristiyanlar ve Müslümanlar nazarında mukaddes bir yer kabul edilmiştir. Aynı zamanda Kâbe ve Kudüs, adı geçen din mensuplarının ibadet esnasında yöneldikleri (kıble) birer kudsî mekândır. İşte bundan dolayı bu yerler, inananların manevî dünyalarının merkezleri mesabesindedir,

 

Dipnotlar
l)Âl-i İmrân, 3/96-97.2) Bakara, 2/125-127.3) Mâide, 5/97.4) Hucurât, 49/13. j 5) Hac, 22/26. 6) Buhart, Enbiyâ, 10, 40; Müslim, Mesâcid, l, 2. 7) İbnMâce,| Menâsik, 103; Tlrmizi, Menakıb, 68; Dârimî, Siyer, 66. 8) Tövbe, 9/108. 9)1 Belâzûri, Fütûhu'l-Büldân, Beyrut 1403/1983, s. 17-19. 10) Buhârî, Fadlu's-J Salâh fi Mescid-i Mekke ve'1-Medine, 5, 12. 11) Cin, 72/18 12) Buhârî, S 56; Müslim, Mesâcid, 3, 4; Ebû Dâvûd, Salât, 24 13) Buhârî, Fadlu's-S fi Mescid-i Mekke ve'1-Medine, l, 6; Müslim, Hac, 415, 511; Ebû l Menâsik, 94. 14) İbn Mâce, İkâmetü's-Salâh ve's-Sünnetü Shâ, 198.15) Tecrid Terc.,IV 200.16) TecridTerc., IV 199. 17) Buhari, Fadlu's-Salâh fi Ma Mekke ve'1-Medine, l,; Müslim, Hac, 505,510; Tirmizi, Mevâkît, 126J 67; Tecrid Tere., IV 204. 18) İbn Mâce, İkâmetü's-Salâh, 196.